Son yıllarda Türkiye, sadece ormanlarını değil, aynı zamanda milletin yüreğini de yakan büyük yangın felaketleriyle karşı karşıya kaldı. Her yıl artan sıcaklıklar, kuraklık ve ihmalkârlık, ülkemizin en kıymetli hazinelerinden olan ormanlarımızı tehdit eder hale geldi. "Ciğerlerimiz yandı" sözü, artık bir mecaz olmaktan çıkıp gerçeğin ta kendisi oldu.

2021-2025 yılları arasında Antalya, Muğla, Adana ve Mersin Bursa gibi pek çok şehirde günlerce süren orman yangınları sadece milyonlarca ağacı değil, aynı zamanda ekosistemi, yaban hayatını ve insan hayatını geri dönülmesi zor şekilde etkiledi. Binlerce hektarlık alan kül olurken, yangınlara müdahale eden kahraman itfaiyeciler, ormancılar ve gönüllüler canla başla mücadele etti. Kimi zaman bu mücadele, hayatını feda etmeyi göze almak demekti.

Her ağaç, her dal, her nefes… Bizim için sadece bir parça yeşillik değil, geleceğimizin teminatı. Ormanlar sadece oksijen kaynağı değil, aynı zamanda doğal afetlere karşı kalkan, su kaynaklarının koruyucusu ve milyonlarca canlının evi. Bu felaketlerin ardından sadece doğa değil, insanın da vicdanı kül oldu.

İklim değişikliği, kontrolsüz yapılaşma ve bilinçsiz davranışlar bu yangınların başlıca sebeplerindendir. Sigara izmaritinden çıkan küçük bir kıvılcım bile binlerce hektarlık ormanı yok edebilecek güce sahiptir. Bu nedenle, her bireyin sorumluluğu büyüktür. Yangınların çıkmasını engellemek, çıkan yangınlara hızla müdahale edebilmek ve sonrasında doğayı yeniden yeşertebilmek için topyekûn bir mücadele şarttır.

Artık sadece ağlamak, üzülmek yetmez. Toplumsal farkındalık yaratılmalı, yangınlara karşı eğitimler verilmeli ve doğaya sahip çıkmanın sadece bir görev değil, bir yaşam biçimi olduğu anlatılmalıdır.

Çünkü bu yangınlar sadece ormanı değil, geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi de yakıyor. Çünkü bu yangınlarda sadece ağaçlar değil, umutlarımız da kül oluyor.

Ciğerlerimiz yandı… Ama hâlâ nefes alabiliyorken, doğaya sahip çıkmak bizim elimizde.